24 Ekim 2012 Çarşamba

Hiç Eksilmeyen Kelime!

 'Sevgili dost;
 Bana öyle bir kelime söyle ki, hiç eksilmesin' diye soruyor şair. Düşünüyorum ben de şimdi.Sahi neydi eksilmeyen kelime?
İsyanlarım geliyor aklıma nedense? Her şeye itiraz ettiğim ergenliğim geçiyor sıra sıra gözümün önünden. Hani kimsenin beni anlamadığı zamanlar...Feryadımın hayallerimi aştığı zamanlar.
Pişmanlık basıyor hemen ardından. İçime doğru bir acının aktığını hissediyorum hızlıca. Yüreğim titremeye başlıyor. Zaman geçiyor usulca.Büyüyorum ben de. Sahi neydi eksilmeyen kelime?
Hayatın içinden çıkıyorum sonra.Ağır ağır ilerliyorum işte. Zaman geçtikçe anlıyorum isyanlarımın manasızlığını! Bu defa da hayallerimin feryadımı aştığı zamanlar yaşıyorum düşündükçe...Büyüdükçe.
Sahi neydi eksilmeyen kelime?
...
Hiç eksilmeyen mi dediniz siz?İçi dopdolu olan kelime. Agzıma birlikte kalbimi de dolduran kelime!
...
Ateşler içinde yandığımda dudaklarından dökülen duayla feraha kavuşturanı eksiltmiyor işte hayat! Hani bütün isyanlarımı iltifat kabul edip, feryatlarımı en güzel güfte göreni eksiltmiyor iste hayat!  En sevdiğimi yemeği, bana sormadan beni mutlu etmek için yapanı eksiltmiyor işte hayat! Her bayram öyle ya da böyle bayramlıklarımı özenle hazırlayanı eksiltmiyor işte hayat!Kaç yaşına gelirsem geleyim,ellerinin arasında kalbimi özenle saklayanı ,uzaklardan kokumu duyanı eksiltmiyor işte hayat!
Sahi sen neyi sormuştun ey şair? Eksilmeyen kelime mi? İçimi yakıp kavuran hasretiyle birlikte adını andığım an huzura kavuşturan kelimeyi soruyorsun. Bildim ben ey şair. Annem'i soruyorsun sen. Hani ayaklarının altında cenneti kokladığım annemi soruyorsun. Anne olduğum halde onun yanında hala çocuk olduğum, dizlerine ihtyaç duyduğum cennet kokulu annemi soruyorsun ey şair! Bildim ben...Çünkü 'annem' benim için aslında hiç eksilmeyen kelime!
...
Ey şair çok uzaktayım ben şimdi. Sen selamımı ilet eksilmeyen kelimelerime olur mu? Bayramınızı kutluyor ellerinizden öpüyor dersin bir de. Hadi söyledim işte; eksilmeyen kelime...Anne!

20 Ekim 2012 Cumartesi


     İlk okul ikinci sınıftaydım yazmaya başladığımda. "Hayatım" ile yazıyordum her gün hissettiklerimi. Yüreğimi aşıyordu satırlarım. Hiç kimsenin yüreğinin kıyısına değmiyordu yazdıklarım biliyorum. Ama diyordum ki içimden benden süzülüp akıyorsa her satır; bir gün başka yüreklere de ugrayacaktı elbette. Bu düşüncelerimin üzerinden kac sene mi gecti ? Tam 21 yıl ! Anılar biriktirdim çokca. Güzel dünyalar ağırladım, güzel dünyalarda ağırlandım. Yaşadım, hissettim, güldüm, güldürdüm, okudum, ağladım. Ne varsa insana ait; işte ben hepsini yaşadım. Şükr ile bugünlere ulaştım. Hamd ola! Şimdi nerde miyim? İki güzel yürekte anne; sadık bir kalpte eşim. Hala anneciğimin peteği, babacığımın meleğiyim. Dağ gibi abimin kardeşi, merhamet timsali kardeşimin ablasıyım. Biricik öğrencilerimin içten öğretmeniyim. Güzel dünyalara mihmandarlık etmekte ve her gün yeniden doğmaktayım. 20 Ekim'i bekledim ilk postum için. İlk göz agrımızın bize emanet edildiği bugün baslangıcımız olsun diye...Gurbet diyarından 'meftun diliyle'